Perşembe, Aralık 31, 2009

Hey içkiyi fazla kaçırmayın ;)


Kendime dertsiz tasasız, borçsuz harçsız, mutlu mesut, aşklı meşkli, sazlı sözlü, rakılı balıklı, simitli çaylı, bademli fıstıklı, çikolatalı dondurmalı, alevli meldalı, arzulu fundalı, nagişli melekli, ulaşlı dilemli, dirolu hep dirolu bir yıl diliyorum ;)
Hepinize teker teker hediye alamadım.
Ama biliyorum ki sevdiklerinizle beraberken anlamlanan hayat, en güzel hediye
Yeni yılınız kutlu olsun!
PS: Akşam içkiyi fazla kaçırmayın, yeni yıla sadece çakırkeyf girin ;)

Pazartesi, Aralık 28, 2009

Hazırım

Klişe belki ama doğru, koca bir yılı daha geride bırakıyorum. Ama ilk defa bir yılın bitmesine bu kadar çok seviniyorum.
Sancılı geçti, çok zorladı beni. Çok hatalar yaptım, pişmanlıklarıma yenilerini ekledim. Ağladım, yoruldum, tükendiğimi hissettiğim zamanlar çok oldu
Ama sonra, beni tekrar hayata bağlayan insanlarla tanıştım, özel olduğumu gösteren... Heyecanlandım.
Eski dostlarımı teker teker aradım, çevremi yeniden topladım.
Dalışa başladım ve tam da istediğim gibi bir tatil yaptım.
Sevdiklerimin yanında olmaya çalıştım, olgunlaştım..
Hala insanlara karşı bir kalkanım yok, yaralanıyorum ama umut etmekten vazgeçmiyorum, vazgeçmeyeceğim..
Yeni bir yılın getireceklerine hazırım.
Ayrılıklara barışmalara, yeni arkadaşlara, dostlukların sınanmasına, sabrın zorlanmasına, kaybetmeye kazanmaya, aşkın peşinden koşmaya, yorulmaya, ağlamaya hepsine hazırım..

Pazartesi, Aralık 21, 2009

Bitmeyen beklentiler...


Sevgili arkadaşım 91 beni mimlemiş, e madem mimlemiş o zaman yazalım 2010'dan beklentilerimizi

*Bu yıl leylekler çıksın hep karşıma. Alışveriş için Londra'ya, Ari'nin düğünü için Paris'e, yeni oyunlar ve insanlar için New York'a, ruhum için Hindistan'a, dağıtmak için Amsterdam'a, macera için Fırtına Vadisi'ne, masalların var olduğuna yeniden inanmak için Mardin'e götürsün beni
*Dostlarla daha sık biraraya gelinsin. Pazar kahvaltıları uzadıkça uzasın, rakı muhabbetleri hiç kesilmesin
*Huzur dolu bir ev olsun. Kavga, yalan ve sadakatsizlik bu yıl eksik olsun
*Cer 51 kilo olsun, olsun ki minilere gardropta yer açılsın
*Güneş tende hissedilsin, lacivert suya balıklama atlansın, dalınsın.. Ege olsun, Akdeniz olsun ama deniz hep olsun
*Kız kıza tatile çıkılsın, erkek sinek bile yaklaştırılmasın
*Öğrencilik yıllarındaki gibi şişelerce şarap içilsin, dolu dolu gülünsün, gözlerin içi parlasın
*Film olsun, kitap olsun, müzik olsun sanat hep hayatın içinde var olsun
*Temel denizcilik kursuna gidilsin, o tekne kullanılsın
*Sinir stres, dert tasa, borç harç bunlar bizden uzak olsun
*Sabretmek, affetmek ve unutmak artık öğrenilsin
*Jimmy Choo, Manolo Blahnik ve Christian Louboutin stilettolar dolaplara sığmasın
*Pastacılık kursuna gidilsin, sevdiceklere ellerle pastalar yapılsın
*Melek abla bana sınırsız manik-pedik hakkı versin
*Alev'in düğününde bi Yunan tanrıçası edasıyla salınılsın
*Anneyle daha çok vakit geçirilsin, çay eşliğinde manyaklar gibi dedikodu yapılsın, kocalar çekiştirilsin
*Tango kursuna gidilsin, artık bu yıl gidilsin
*Daha çok çiçek gelsin ama bu yıl beklenmedik zamanlarda gelsin
*Bu yıl çikolata ve dondurmayla geçsin sınırsızca, ama dondurmadan bile çok sevdiceklerim hep yanımda olsun
*Hep güzel haberler alınsın, şerefe şampanyalar patlatılsın
*Sağlık olsun, mutluluk olsun, dostlar hep varolsun

Bu mimi bir de ulaş'ım yapsın ;)

Cumartesi, Aralık 12, 2009

Soy(k)arılar :)

Perşembe akşamı 'Şekspir Müzikali'ne gittik. Haluk Bilginer'in Oyun Atölyesi'ndeki yeni oyunu.. Muhteşemdi. Herkesin harcı bir oyun değil belki ama Shakespeare sevenler için çooook eğlenceli geçiyor. Kesinlikle sıkıcı değil, özellikle oyunda rol alan o 'soykarılar'ın performansı şahane.
Gidin, izleyin, gülün, ömrünüz uzasın :)))

PS: Ön sıralarda izlemeyin. Biz en ön sıradaydık ve oyun hareketli olduğu için kafalar bi sağa bi sola, bi yukarı bi aşağı oynayıp durdu. Diğerlerini bilemem ama ben izlerken yoruldum ;)

Çarşamba, Aralık 02, 2009

Şu dünyada bi murada eremeyecek miyim a dostlar :)


Bi canım sıkkın, bi çok iyiyim, bu aralar biraz dengesizim. Aslında kelimenin tam anlamıyla çok yoğunum. Yoğunluktan blogla ilgilenemiyorum. Gündüzleri sürekli bi uyku halinde olma isteğim var, o yüzden rehavet çöküyor yazı yazarken. Hayatımla ilgili anlatmak istediklerim var, ama yazasım yok..
Günlük konuşmalarla geçiştiriyorum insanları da
"Bayram da geçti gitti değil mi şekerim? Zaman nasıl da hızlı akıyor", "Aralık geldi ama hava lokum gibi" vs.. içi boş cümleler kuruyorum hep..
Oysa ne çok şeyim var anlatacak. Benim için çooooook önemli insanların hayatları hızla değişiyor. Mesela;
Pek sevgili bi arkadaşım Stanford'dan burs aldı, doktora için ABD'ye gidecek. Bi diğeri evlilik hazırlıklarıyla gelinlik bakma telaşında. Öbürü yasak aşka düştü düşecek gibi, hep son anda geri adım atıyor. Annem Bodrum'a taşınıyor. Sevgili (evet barıştık) desen alacaklarının peşinde, bi yandan işiyle bi yandan da benimle uğraşıyor
Ben... Ben mi? Borç batağının kenarından döndüm. O sıkı diyeti salladım ama yediklerime dikkat ediyorum, hala dondurma ve çikolata yemiyorum :(
Arkadaşlarımı da salladım bu aralar...
Arkadaş lafı geçmişken 91 bey, benim bey maça gidecek galiba. Biz de beraber mi seyretsek mi maçı acaba ?

Perşembe, Kasım 05, 2009

Dondurmasız günler ne zaman bitecek??


Aman ya yine nasıl yalan oldum belli değil.. İyi ki bir aylık paket almışım. O koca bir ay boyunca spor salonuna sadece 3 kere uğradım. Sonuç nedir? Sonuç şudur ki 2 gün önce soluğu diyetisyende aldım.. Beni tanıyan arkadaşlarım abartıyorsun diyebilirler ama bu beslenme düzeni değişmezse Cer balona dönüşebilir derim ben de onlara :)
Şaka bir yana, biraz beslenme düzenimi oturtmak ve biraz da kilo vermek isteyen arkadaşım Mel'in 'yanında biri olsun' ısrarıyla gittik işte. Belki bilirsiniz belki bilmezsiniz ama ben söyliyeyim diyet tek başına yapılınca feci sıkıcı bir şeydir ve 2. gün bırakılır.
Her neyse özetle diyetisyen teyzeye "abur cuburu çok tüketiyorum, çikolatalar için eririm, dondurmaya ölürüm" diyorum. Bana "ama Cer Hanım yemeyeceksiniz" diyor. Ee yani bilmediğim bişi söyle teyzecim (*)
Eski günlerime muhteşem bir geri dönüş şarkısıyla tam da kaldığım yerden devam etmek için napıyorum, az ve sık aralıklarla otluyorum ve arada da kafamı sulağıma daldırıyorum :)
Dondurma yeme isteğimi de yukardaki fotoğrafa bakıp gidermeye çalışıyorum. Ayy seni verene kurban olurum ben !!!

(*) Cer'in sevgi ölçütü dondurma ile belirlenmiştir. Cer, eğer birisine "seni dondurmadan bile çok seviyorum" derse işte o insan Cer için çok çok çok önemli bir şahsiyettir ki sadece iki insan bunu duyabilme şerefine nail olmuştur. İşte Cer için dondurma böyle bişidir. Ondan uzak kalınca saçmalayabilir.

Salı, Eylül 22, 2009

Hatalar, sözler ve aynalar

İnsan tekrar tekrar aynı hatayı yapar mı? Yapar...Çoğu zaman hala umudunu yitirmediği için yapar üstelik... Ama gün gelir yaptığı hatanın sonuçlarının çok ağır olduğunu görür, kendine nasıl zarar verdiğini.. Yaptıklarının onu bambaşka bir insana dönüştürdüğünü aynaya bakınca anlar. O an gelince aynaya baktığında kendini olması gerektiği gibi en yalın haliyle görür.. Bir anda fedakar sevgili, arkadaş, eş vb.. sıfatlarından sıyrılır.. İşte o noktada insan kendine bir söz verir..O sözün geri dönüşü de olmaz ve o insan aynı hatayı bir kere daha yapmaz...

Pazartesi, Eylül 21, 2009

Bol şekerli bayramlar

Bayram benim için iki gün boyunca evde miskinlik yapmaktan ibaretti. Hava yağmurlu olunca yapacak bir şey yoktu haliyle..
Yeni elbiseler, bayram sabahı sobanın üstünde kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak, akraba ziyaretleri, lunaparkta geçirilen saatler.. Kısacası aileyle kutlanan bayramlar, hayal kadar uzak artık..
Şimdi tüm arkadaşlar bir yerlere kaçmış, evli olanların hepsi akraba ziyaretinde..
Yarın da işbaşı yapıyorum, herkes bayramın 3. gününde yayılırken ben çalışıyor olucam, belki böylesi çok daha iyi...

Pazar, Eylül 13, 2009

Acı

Hangisi daha acı vericidir acaba? İnsanın yaşananları üzülmemek uğruna yok sayması mı yoksa yaşansa da geride kalması gereken bir parçasını hep yanında taşımak istemesi mi? Hangisi daha acıklıdır, hangisi insanın canını daha çok yakar?
Unutarak eksilmek mi yoksa yaraya tuz basmak mı?
Saklamaya çalışsamda, bambaşka şeylerden bahsetsemde zor bir dönemden geçiyorum.. Zor olacağını biliyordum ve baştan kabul ettim, bu kez doğruluğuna inandığım kararlarımın arkasında duracağıma söz verdim.. Ama yine de insan her şeye karşı hazırlıklı olamıyor, insan olmanın zaafı da bu olsa gerek...

Cuma, Eylül 11, 2009

Biraz cesaret...

Okumayı ertelediğim kitaplarımı okuyorum, teker teker.. Bazıları beni gülümsetiyor inceden, bazıları fena ağlatıyor. Pigmelerle danseden Meltem gibi "Bir film izledim, hayatım değişti" cümlesine hiç olmadığım kadar yakınım bu zamanlar.. Benimki de "Bir kitap okudum ve hayatım değişti" olacak, hissediyorum. Sadece biraz daha cesarete ihtiyacım var.
Kendimi toparlamak, borçlarımı ödemek, kartlarımı kapatmak ve biraz para biriktirip gitmek.. Geç olmadan Avrupa'dan yeni dünyaya doğru açılmak, belki 2 sene, belki hiç dönmemek... Yanıma sağlam bir yol arkadaşı bulmam gerek sadece...

Bekliyorum

İKSV, bienal için çok yoğun çalışıyor diye tahmin ediyorum çünkü Ekim yaklaşıyor ama internet sitelerinde Filmekimi hakkında en ufak bir bilgi dahi yok.. Film festivalinden sonra en çok sevdiğim etkinlik bu benim.. Yeterince zamanım olmasa da, gösterilen her filme gidemesem de hiç olmazsa bir akşamımı bu ortamı soluyarak geçirmeyi seviyorum.. Burdan İKSV yetkililerine sesleniyorum ee hadi ama yaa birazcık ipucu verin de günüm şenlensin :)

Cuma, Eylül 04, 2009

İstanbul'un tadı

Mızmızlanmıyorum artık, aştım tatil sonrası depresyonunu ve alıştım her defasında İstanbul'a dönmeye.. Ne olursa olsun şehir çağırır beni, ne olursa olsun gürül gürül akan bu şehrin kızıyım ben. Bazen sıkılsam da, bazen insanlarına katlanamasam da, bazen yorulsam da döneceğim yer yine burası oluyor. Arkadaşlarımla buluşup kaynatmayı, sevdiğim bir restoranda sakince yemek yemeyi, deli gibi akan trafikte gaza basmayı, evimde film izlerken, kitap okurken yayılmayı seviyorum.
Eylül, Kaş'ta ya da Bodrum'da çok güzel olur bilirim ama Ekim'in tadı İstanbul'da çıkar ;)

Çarşamba, Eylül 02, 2009

Antiphellos


Tatilimizi kare kare fotoğrafladık ama bunları blogumda yayınlayamam. Ayrıca hiç fotojenik de değilimdir zaten. Sadece ilk geceden bir fotoğrafı huzurlarınıza sunuyorum ve aklımın niye hala orda kaldığını açıklamama yardım eder diye umuyorum :)

Salı, Eylül 01, 2009

Hallelujah...

Bütün tatil boyunca üstüme püfür püfür esen klimalar çarptı beni, walla cin çarpmışa döndüm. Boğazlar şiş, burun tıkalı ama mutlu mutlu işe gidip geliyorum. Uzun zamandır okumayı ertelediğim kitapları aldım ve okuyorum. Akşamları Jeff Buckley eşliğinde koltuğuma gömülüp kendi halimde yaşayıp gidiyorum.
Tatilde aldığım kararları uygulamaya başladım. Özlemişim sessizliği ve huzuru.. Bir süre böyleyim...

Cumartesi, Ağustos 29, 2009

Bir tatil insanın hayatını değiştirebilir mi?

O kadar çok söyledim o kadar çok istedim ki sonunda oldu. Kaş'a gittim ve hiç istemeyerek döndüm. Çok güzel insanlarla tanıştım. Daldım, batıklar, balıklar ve su kaplumbağaları arasında yüzdüm. Her şey tahmin ettiğimden de güzel oldu.
Bir hafta önceki kin kusan halimden de eser yok. Kimseye kızgın ya da kırgın değilim, bütün kötü duygularımı bir kenara attım gitti. Hayatım için sürekli ertelediğim kararları nihayet verdim. Yeni başlangıçlar yapmaya da hazırım. Artık çok huzurluyum...

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

İyi Temenniler (!)

Geçen hafta beni arayıp, bana destek olan -bilmeyenler için söylüyorum, çok zor bir hafta oldu çünkü genel yayın yönetmeninin yerine bakmak zorunda kaldım- bütün arkadaşlarım, sizleri seviyorum canlarım ciğerlerim :)

Tatilde olduğu ve totosunu sıcak kumlara sürdüğü halde beni aramayanları ise esefle kınıyorum..(91 bey bu bahsettiğim siz değilsiniz, alıngan bi kişilik olduğunuzu bildiğimden araya parantez açtım)
O bahsettiğim kişiliğin tatili tahminlerimce o kadar iyi geçti ki (artık o tatili iyileştiren hangi sarışın, kumral ya da esmerdir bilemiyorum ama) beni arama zahmetine girmek istemedi, şu saatten sonra da aramasın diyoruz ama yine de kendisi için iyi (!) temennilerimizi sıralıyoruz

-150 kilo olsun, çok severek aldığı pantolonu kıçında yırtılsın
-Babası, çok severek aldığı ve dünyanın parasını verdiği ayakkabılarını çamurlu arsada kullansın
-O çok dikkatle taradığı, binbir farklı ürünle şekil verdiği saçları dökülsün
-Gün boyu onu anlamayan salaklara iş anlatmaya çalışsın
-Bende bıraktığı gömleklerin, t-shirtlerin üstüne koca bir bardak buz gibi su içsin
-Bodrum'da benim arkamdan çevirdiği işlerin hepsi onun başına gelsin
-Benden sonra gerizekalı, marka düşkünü, kafa kopartan küçük bir cadde yosmasına rastlasın, onlar tarafından sömürülsün

Daha da uzatıp şirretleşirdim ama bu yüzümü herkesin görmesine gerek yok.

Çarşamba, Ağustos 12, 2009

Hadi ama bekliyorum!


Yorgunum, yoruldum.. Dolu dolu kahkaha atmaya, sevdiğim bir şarkıcının konserine gitmeye, istediğim bir filmi izlemeye, güneşin beni kavurmasına, kumlarda yürümeye, buz gibi bir suya balıklamaya atlamaya, dalmaya, balıklarla oynamaya, kimseye aldırmadan dansetmeye, iki tek atmaya, güzel bir şarap içmeye, çakırkeyf hatta belki sarhoş olmaya, dostlarımla dertleşmeye ihtiyacım var..
İsteklerimden birini ya da birkaçını ya da hepsini gerçekleştirebilecek arkadaşlarım, bi zahmet beni dürtükleyin artık, bi sallayın da üzerimdeki şu ölü toprağı gitsin.
Eee hadi ama bekliyorum..

Pazar, Ağustos 09, 2009

..........

Kendimden sıkılmaya devam ediyorum, izne kadar bu haftalar nasıl geçicek bilmiyorum. Sabah kargalar uyanmadan şirkete gitmek ve gecenin kör karanlığında eve dönmek beni bitirdi.
Kendimde değilim, burda değilim, başka yerlerde bambaşka insanlarlayım.. Bu bunalımım ya tez zamanda geçer ya da kurduğum imkansız hayaller gerçek olur umarım....

Salı, Temmuz 28, 2009

Kendimden sıkıldım

Yok yalan hepsi yalan...İşe adapte olmam, tüm dikkatimi işlerime vermem hepsi kocaman bir yalan. Aklım tamamen farklı yerlerde, bambaşka sularda yüzüyorum. Hiçbir şey umrumda değil hayatımdaki herkesi bir anda silmek ya da kendimi insanlardan soyutlamak istiyorum.
Nedenini bulamıyorum, tatil sonrası sendromu mu yoksa genel depresif bir durum mu bilemiyorum. Kendimden bile sıkıldım...

Pazartesi, Temmuz 27, 2009

Döndüm

Yıllık izindeydim ve içimden bilgisayara bakmak bile gelmedi. Dalışa gittim, balıklarla oynadım, akşamları rakı keyfi yaptım, arkadaşlarımla buluştum, dolu dolu güldüm, mutlu oldum ve geri döndüm. Her şey keyifliydi ta ki yine cebimde para kalmadığını ve kredi kartlarımın limitlerini dolduğunu görene kadar...
Ama yapılacak bişi yok bu durumda, hızla metropol insanı halime döndüm. Sabahın köründe işe gitmek için yola çıktım. Normal mesaiden 1,5 saat önce çalışmaya başladım ve büyük olasılıkla geç de çıkacağım. Öteki iznime kadar günler bu şekilde geçecek.
Bazen düşünmeden edemiyorum, her mesleğin zor yanları vardır elbet ama keşke gecesi gündüzü belli olmayan bir iş yerine öğretmenlik vs.. gibi daha saatli bişi seçseydim. Kader işte...

Salı, Temmuz 07, 2009

Evet Michael Jackson öldü ama ölürken beni de yanında götürecek diye korktuğumu itiraf etmeliyim.. Ruhsuz olduğumu sanmayın sakın, sadece günlerdir iş gereği Michael'la yatıp Michael'la kalkıyorum, o kadar zorlu bir hafta oldu ki bu, Allah Madonna'ya zeval vermesin demeye başladım :)

Not: Hafta sonu yine kaçıyorum, yine dalışa, zamandan minik mutluluk anları çalmaya.. Bu kez sonuna kadar hakettim bunu..

Pazartesi, Haziran 29, 2009

Döndüm... Son zamanlarda geçirdiğim en eğlenceli ama aynı zamanda da huzur dolu haftasonuydu. Brövemi aldım, Cunda'da rakı-balığın keyfine vardım, tekneyle lacivert sulara daldım. En azından yıllık iznimi kullanmadan önce zamandan biraz kendime çaldım.
Cumartesi gecesi büyük sıkıntılarla ve zorluklarla dalış grubuna yetiştik, bir ara şirkette kalıyoruz sandım ama sonra bir anda her şeyi gözden çıkardık. "Yeter ulan, bitirdiniz bizi genç yaşımızda. Sömürülecek beyin kalmadı" nidalarıyla attık kendimizi. İyi ki de attık..
Şimdiden bir sonraki dalışımızın planlarına başladık :)
Umarım herkesin hafta sonu benimki kadar iyi geçmiştir...

Salı, Haziran 23, 2009

Gidiyorum, gelicem

Nihayet gidiyorum, hafta sonu için kaçıyorum İstanbul'dan. Stres, iş yoğunluğu, artan sorumluluklar beni benden aldı bu hafta.
Yarın gece yolcuyum ama şimdiden bir rahatlama, gevşeme aslında tam tabiriyle yayma yayılma moduna geçtim. Havuzda suyla yuvarlanmaca faslının ardından denize dalıcam.. Haftalardır hayallerimi süsleyen tekne, güneş, deniz üçlemesi hafta sonu gerçek olacak, umarım...

Perşembe, Haziran 18, 2009

Bulaşma bana beybi

Öfke kontrolünde başarısızım, bir de kendi sesimi kalın sanıp bağırmaya başlayınca da sonuç felaket oluyor. Ama olmuyor dayanamıyorum, bazı durumlarda istesem de soğukkanlı olamıyorum. Sabah yine sinirlendim, halbuki gayet olumlu bir şekilde gelmiştim şirkete, yine olmadı yine olmadı..
Adamı görünce Ally McBeal gibi kafamın dışında bir baloncuk çıkıyor. Ben baloncuğun içinde onun kafasına stilettolarımın topuklarıyla vuruyorum, iki parmağının arasını kağıtla kesiyorum, saçlarını yoluyorum, vücuduna ağdayı boşaltıyorum sonra da bezi yapıştırıp çekiyorum vs...
Sevgili direktörler, müdürler, üst düzey yöneticiler hakkınızda bu şekilde düşünülmesini istemiyorsanız size birkaç önerim olacak.

1. Patrona yalaklanıcam diye onun her söylediğine 'Tabii efendim ne demek, hemen hallederiz' DEMEYİN!
Yapılması gereken: Eğer bir beynin varsa, önce bir düşün bakalım bu işin oluru nedir diye..

2. Kimsenin yanına hesap sorar bir şekilde gitmeyin, özgüvenini yaralamaya yönelik şeyler SÖYLEMEYİN!
Yapılması gereken: Sen kıçını da yırtsan benim özgüvenimi yaralayamazsın. Ofis içinde benim üstüm olabilirsin ama en nihayetinde iyi yetişmiş, iyi bir okul bitirmiş, iyi konuşan, yabancı dili olan benim. Dolayısıyla dışarda nasıl bir çevreye sahip olduğumu ve nasıl yaşadığımı bilemezsin. İyisi mi bana hiç bulaşma beybi.

3. Kendi işlerinizi başkalarına yüklemeye ÇALIŞMAYIN!
Yapılması gereken: Patron senden bir rapor istiyorsa, bu raporu bir zahmet kır kıçını otur da kendin yaz.

4. Sorduğunuz sorunun cevabını DİNLEYİN, hatta genelleme yapayım karşınıza gelen insanı DİNLEYİN!
Yapılması gereken: Bir şey soruyosun, sonra gidiyorsun başka bir insanla ilgileniyorsun. Ben o arada anlatıyorum, eee ama aynı soruyu bana tekrar sorarsan o baloncuk devreye giriyor işte. Eşek mi osuruyo orda hımbıl!!

Neyse yazdım biraz olsun rahatladım.. Bu sinir stres olayım sürerse, yazının devamı da yakındır, gelir...

Salı, Haziran 16, 2009

Kaş, Meis, Pina Colada

Kaş'ta lacivert sulara dalmak, beyaz şezlonglarda pina colada içmek istiyorum. Tüm sevdiceklerimle tekne turuna çıkalım, birbirimizi soğuk sulara atalım istiyorum.. Gün boyu süren yat turundan yorgun düşüp dönüş yolunda üzerime esen rüzgarla hafiften de üşüyerek şekerleme yapmak istiyorum. Beyaz örtülü tahta masada Meis'e bakarak rakı-balık keyfi yapmak, çakırkeyf olmak, tuzluğu mikrofon yapıp şarkı söylemek istiyorum.
Ben bu yaz bronzlaşmaaaaak, kendimle anlaşmaaaaak, yer yer yozlaşmak uzaklaşmak istiyoruuuuuuuuum :)

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Kendimi kutluyorum (daha şimdiden)

Sonunda geçen hafta havuzda eğitim dalışı yaptım, pek başarılıydım :)) Çok kötü geçen bir günün ardından su, terapi gibi geldi. Yorgunluk, işten ayrılan arkadaşlarımın yokluğu, artan sorumluluklar enerjimi tüketti. Tek isteğim izin tarihlerimin bir an önce belli olması ve huzur dolu bir tatile çıkabilmek...

Salı, Haziran 02, 2009

Patrona karşı meditasyon

Bazı insanları memnun etmek mümkün olmuyor, bizim patron gibilerini mesela. İstediğini yaparsınız eksik der, fazlasını ister. Bu kez onun dediği gibi yaparsınız işi, o zaman da fazla olmuş çok göz yoruyor der.
Kafasına göre bir format oluşturur. Onun istediği gibi hareket eder, işlerinizi ona göre düzenlersiniz, bir anda formatı değiştirir ve uymadığınız için sizi yerin dibine sokar.
Bazı insanların kendini ifade etme biçimi budur, sürekli şikayet eder ve hiç bir şeyden tatmin olmazlar. Eğer değiştiremiyorsanız ve katlanmak zorundaysanız yapılacak tek şey-biliyorum çok zor ama- vurdumduymazlıktır ya da meditasyona falan verin kendinizi. Eğer katlanmak gibi bir zorunluluğunuz yoksa kaçarak uzaklaşmak en temizidir.

Pazartesi, Haziran 01, 2009

Bahtsız gelinin mutlu sonu

Yakın arkadaşlarımdan birini evlendirdik Cumartesi günü. Kızdaki bahtsızlık, o çok bilinen çöldeki kutup ayısı sözü ile yarışır derecedeydi. Evlendirme dairesinde cici çiftimiz tam masaya oturdu, elektrikler kesildi o sırada jeneratör arıza yaptı. Salonun havalandırması elektriğe bağlı olarak durdu. Tam bir saat arızanın giderilmesini bekledik, olmadı. Mikrofonlar da çalışmayınca nikah bağır çağır kıyıldı :)
Bu ertelenme diğer nikahları da erteledi, takı kuyruğu denilen o anlamsız alanda 3 gelin ve misafirleri azap çekti.
Buna rağmen fındığım inanılmaz bir olumlu ruh hali içindeydi ki 'Onca sene bekledim, bu nikah öyle ya da böyle kıyılacak' der gibiydi. Ben olsam tüm şirretliğimle sağa sola saldırıyor olurdum.
Tüm bu aksiliklere rağmen rum meyhanesindeki düğün yemeği çok hoş oldu, sevgili sirtaki oynadı (evet sirtaki denilince benim de aklıma ilk 'Zorba' gelir) , ben de pistten inmedim, yine o içimdeki Asena'yı çıkardım ortaya..
Düğünleri sevmiyorum ama yakın arkadaşların düğünleri eğlenceli oluyor..

Cuma, Mayıs 29, 2009

Bugün bitsin artık

Canım sıkkın, şirketteki gergin hava beni de iyiden iyiye gerdi. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Yazı yazmak bile istemiyorum ki ben yazıdan para kazanıyorum...Şu gün bir bitse, bitse artık...

Cuma, Mayıs 22, 2009

Nefret edilesi insan tipleri

Hiç hoşlanmadığım hatta nefret ettiğim insan tiplerini sıralamak istiyorum çünkü içimi dökmem gerekiyor. Eee blog da bunun için var...

- Yalancılar.. Kastettiğim şey beyaz yalanlar değil ama bilerek, isteyerek ve planlayarak yalan söylenmesinden bahsediyorum
-Aradığımda telefonunu meşgule düşürenler. İşi olanları anlarım o ayrı, onlar zaten daha sonra ararlar
-Verdikleri sözleri tutmayanlar
-İş yerindeki bir arkadaşımın tarifiyle beni 'lastik' gibi gerip gerip bırakan insanlar
-Çalışırken rahatsız edenler
-Yapılan hatanın ardından "özür diledim ya, daha ne istiyorsun" diyenler ki yine kastettiğim şeyler insani hatalar değil, daha büyükleri...
-Konu hakkında hiçbir bilgisi olmadığı halde ahkam kesen insanlar
-Kendi sorunlarını çözülemeyen, dünyanın en büyük problemleri gibi gösteren ve siz dertlerinizi anlatınca da "aman kedi g.tünü görmüş, yara sanmış" diyenler
-Benim babam senin babanı döver kalıbından çıkamamış gerzekler
-Patrona yaranıcam diye n'apıcağını şaşıran yalaklar
-Terkedilince aşkı depreşenler
-Kendisine verilen şansları anlamayan egosu şişikler
-Ağzını parayla açıp markayla kapatan aşağılık kompleksliler
-'Küçük dağları ben yarattım, büyükleri babamdan miras' edasıyla ortalarda gezinenler
-Aldatanlar, aldatmaya yeltenenler ve bir de bunu eline yüzüne bulaştıranlar
-Karşısındakine iltifat etmek isterken bunu beceremeyenler ve kendini ezenler vs....
....dahası gelecek ama işlerim birikti.. Geniş bir zamanda devam edicem, içimdekileri tam dökemedim...

Perşembe, Mayıs 21, 2009

Kabul ediyorum, iradem zayıf

4 gündür başımda bulunan hastalık belasını kısmen savmış bulunmaktayım, hala burnumdan nefes alamıyorum o ayrı... Ama ama ama "mikrop saçıyorsun" nidalarıyla eve gönderilmek işin ballı kaymaklı tarafıydı ki bu kısım evde yatarak dinlenilmesi gereken bir süreç olmasına rağmen öyle geçirilmedi ;) Kendimi alışverişe vurdum, bunu daha önce de belirtmiştim zaten..
Bir kadının iradesini test ettiği alan olan alışveriş konusunda sınıfta kaldım. Yemeye, içmeye, sigaraya, alkole karşı dayanabilen bu bünye, cepte parayı görünce ayakkabılara, elbiselere dayanamadı. Ne hikmetse yakın arkadaşımın ayın sonunda evleneceği, cepteki parayı tükettiğim gün aklıma geliverdi. Ne alıcam ben şimdi bu kıza yahu....

Çarşamba, Mayıs 13, 2009

S.O.S.

İşi çok kafama takmaya başladım, bunun bir adım sonrası işkoliklik diyeceğim ama o da değil, zira ben çalışmaktan zevk alan insan grubuna girmiyorum.. Kendimi başka şeylerle meşgul etmeye çalışsam da olmuyor. Her şeye çabucak sinirleniyorum, kimseye katlanamıyorum. Sanırım tatil zamanım geldi :(

Pazartesi, Mayıs 11, 2009

Paranın satın alabileceği mutluluklar

Dalış eğitiminin teori kısmı bitti, sınavı da geçtim. İş sadece pratiğe dökmeye kaldı. Keyifli eğlenceli bir hafta ve masajlar, bakım kürleri arasında bol bol dinlendiğim hafta sonu geçirdim. Pazartesi sendromunu da ancak aştım.
Hayatımda radikal kararlar aldım ve onları uygulamaya başladım. Bu yaz benim için çok renkli geçecek sanırım :)

Perşembe, Mayıs 07, 2009

Yine dört ayak üstüne düştüm

Bu dalış konusunda bilmem gereken ne kadar çok detay varmış. Gece 2 saat eğitim aldım ve bu aynı şekilde 4-5 gün sürecek ama güzel yanı ev ortamında yayıla yayıla olması. Sarı kafa börekler, kekler eşliğinde bizi beslerken tek yaptığım şey yayılıp eğitmeni dinlemek, yine dört ayak üstüne düştüm :)
Eğitim bitince sınav olucam, sonrasında bir havuz dalışı ve bröveyi almak için denizde de pratik sınavı. Gelecek ay Ayvalık yolcusuyum...
Kaş planları hala var ama asıl bizi heyecanlandıran mavi dalış turu oldu. Teknede 7 gün, günde 3 dalış.
Amaaaan oy oy oy dereyi görmeden paçaları sıvamak, şu an benim yaptığım oluyor heralde :)

Çarşamba, Mayıs 06, 2009

Beklentiler

Dün gece üstün resim yeteneğimle (!) hayallerimi çizdim. Hıdrellez ya, adettendir istemek gerekir, bir nevi secret işte. Çizerken gördüm ki aslında çok da büyük beklentilerim yokmuş..
Hepsi gerçekleştirilebilir hayaller, sadece biri dışında. O birinin gerçekleşmesi için de sadece benim çabam yetmiyor, o noktada da Hızır amca devreye giriyor, umarım.

Salı, Mayıs 05, 2009

Çocuktuk, güzeldik

Bahar geldiği için keyifli, iş yüzünden bir o kadar da stresli günler yaşıyorum. Hayatımda her şey bir tek üniversite zamanımda aynı oranda iyi gitmiştir heralde, ahh kıymetini bilemedim o yıllarımın :)
Beyazıt'ta okudum ben. Okula gider bazen derslere girerdik, bazen de -hava da güzelse- canımız amfiye tıkılmak istemez kendimizi Taksim'e ya da Sultanahmet'e atardık..
6 arkadaş Pano'da şişelerce şarap içer (o zaman daha mı ucuzdu acaba?), durmadan konuşurduk. Gelecek hayallerimizden, ideallerimizden, yapacaklarımızdan. Çok çocuktuk, çok güzeldik, çok umutluyduk..
Sonra çalışmaya başladık, zorlandık çünkü hiç bizim hayallerimize benzememişti çalıştığımız yerler. Sonra işsiz kaldık, aylarca iş aradığımız oldu.
Gönül ilişkileri de yıprattı bizi. Sevgililer geçti her birimizin hayatlarından, kimi çok mutlu etti, kimi çok yaraladı. Bazısı da yaralayarak sevdi..
Sonra o umutlu çocuklar öyle ya da böyle hayata boş gözlerle bakan kadın/adamlara dönüştüler. Kimimizin ilk kırışıklıkları çıktı göz kenarlarında, kimimiz saçlarını feda etti bu yolculukta.
Dönüp bakıyorum da bir daha hiç öyle dolu dolu gülmedim, öyle sivri kahkahalar patlatmadım...

Pazartesi, Mayıs 04, 2009

Lacivert

Tatilimi planlıyorum şimdiden.. Dalış eğitimi alıyorum ya, tatil planını da dalmak oluşturuyor haliyle.. Kırmızı kafamın sevgilisiyle gittiği tatilde çektiği fotoğrafları gördüğümden beri Kaş'a gitmek istiyorum. Daha önce gitmedim mi, gittim ama bu yıl daha çok istiyorum. Lacivert denize balıklama atlamak, deniz altını keşfetmek, balık yemek-rakı içmek, hiçbir şey düşünmeden dinlenmek istiyorum.
Geçen haftadan beri hiçbir şey umrumda değil.. Lacivert deniz ve beyaz şezlonglar üzerine hayal kuruyorum sadece :) Mutluyum..

Cuma, Mayıs 01, 2009

Benim yaptığım 7/24 çalışmak

İşçi Bayramı ve ben işimin başındayım, hala... Resmi tatiller, bayram tatilleri, 1 Ocak vs... her zaman her zaman çalışıyorum.. Karşılığını alamıyorum, takdir edilmiyorum, bir sürü dangalakla uğraşıyorum, sinir krizleri geçiriyorum ama yine de çalışıyorum..
Bayramımı da çalışarak kutluyorum işte...

Çarşamba, Nisan 29, 2009

Cevapsız kalan sorular

-İnsanlar hatalarını farkettiklerinde neden hep çok geç olur? Düzeltmek için çaba harcasalar bile neden hiçbir şey eskisi gibi olmaz?
-Her aşkın sonu alışkanlık mıdır?
-Niye aşklar filmlerde ya da masallardaki gibi 'sonsuza dek mutlu yaşadılar' diye devam etmez?
-Sarsılan güven neden asla onarılamaz?
-Erkekler nasıl olur da sevmeden sevişebilir?
-Aşk, sadece metropollerde mi bu kadar çabuk tüketilir?
-Biriyle kısır döngüye düşmeden yaşlanılabilir mi?
-İnsan niye en yakınına hoyrat davranır?
-Aşkı yitirmeden geliştirerek ömür boyu sürecek bir sevgiye dönüştürmek niye bu kadar zor olur?
-İnsan aşık olunca neden herkesten ve her şeyden soyutlanır?
-Neden hep 'seni seveni sev' diye nasihat verirler?

Güle güle git...

İnsan ilişkileri zordur, bilirsiniz..Çalışmaktan keyif aldığınız birini bulmak daha da zordur. Bugüne kadar en rahat çalıştığım, işi beraber sırtlamaktan gocunmadığım arkadaşımı yaşamak istediğim şehre İzmir'e uğurluyorum.
Herkesin kolay kolay yapmaya cesaret edemeyeceği bir şeyi yapıp, İstanbul'da tek başına kurduğu yaşamı bir kenara ayırıp, yoluna başka bir kentte devam etme kararını yürekten kutluyorum. Onun için her şey daha da güzel olacak hissediyorum.
Mutlu ol, huzurlu ol Nikitamu...

Salı, Nisan 28, 2009

Sevgi kebeleği cer

Tam bir sevgi kelebeği modundayım da herkese karşı değil tabii...Bahardan mıdır, sabah gerginliğini atmış olmamdan mıdır bilemiyorum ama şirketteki arkadaşlarımın hepsi gözüme sevgi gösterilesi yaratıklar olarak görünüyor :)
Yüksek lisans yapamayacak kadar tembel olduğum için sertfika programına başvurmayı planlıyorum, hala şirketten cevap bekliyorum ama o bile beni germiyor..
Haftaya dalış eğitimi alıyorum, nihayet :) Güzel şeyler de oluyor hayatta, keyifli şeyler..

Pazartesi, Nisan 27, 2009

Otokontrol devredeymiş farketmemişim

Korktuğum kadar olmamış, sabah herkes bana oryantal cer sultan havaları çekiyordu ama, kimsenin bir rahatsızlığı yoktu gördüğüm kadarıyla :)
Gecenin kanıtı fotoğraflar sabah şirket ağına atılmış ama sonra hemen yokedilmiş.. Baktım bir rezillik çıkarmamışım ya, şimdi gönül rahatlığıyla istediğim kadar atıp tutabilirim..En eğlenceli kişilik de benmişim aralarındaki, walla bensiz eğlenemezlermiş :P

Pazar, Nisan 26, 2009

İş arkadaşlarıyla dağıtılmaz, oryantal hiç oynanmaz

Neredeyse Pazartesi olacak ama benim Cumartesi gecesi aldığım alkol, bünyeyi ancak terkediyor.. İş arkadaşlarıyla geçirilen çalgılı-çengili bi gece ve geceden çoğunlukla hatırlayamadıklarım beynimi zorlamaya devam ediyor. Kısmi olarak anımsadıklarımla yetiniyorum.. Nasıl olsa yarın, gecenin kanıtları fotoğraflar şirket ağına atılmış olacak.
Birazcık saygınlığım vardı, umarım dün gece o da yitip gitmemiştir. İçimdeki asena'yı ortaya çıkardığım anlar yüzümü kızartıyor walla.. Kendim yetmedi, milleti de oynamaya zorladım, yuhhh...O ne yani o ne, ne diye o oryantal kraliçesi tavırların cer!!!
En azından masanın üstüne çıkmadım, ee bu da bir şey...

Cuma, Nisan 24, 2009

İdeal sevgili tiplemesine ek

İdeal sevgili mimine aklıma geldikçe ek yapmaya karar verdim, çünkü yaza yaza bitiremedim
Mesela;
-Bir konu hakkında fikrini sorduğumda bana mümkün olan en kısa sürede yanıt versin.
-Hayatındaki diğer şeyleri benim üstümde tutmasın. Tamam hayatını bana endeksli yaşamasın ama kendimi de üçüncü, beşinci planda hissettirmesin.
-Onunla beraber değilken kafamda, "şimdi nerde, kiminle" soruları olmasın. Beni paranoyak kadın yapmasın.
-Hataları özür dileyince unutuluyor sanmasın, ve benden konunun üstünü örtmemi beklemesin. Hatalarını telafi etsin ve bana sanki onlar hiç yaşanmamış gibi hissettirsin
-Sevmediğim arkadaşlarını neden sevmediğimi anlamaya çalışsın.. "Eee sen kimseyi sevmiyorsun ki zaten" vs... zekasına ve zekama hakaret eder gibi bir sözle karşıma çıkmasın. Empati yapmayı bilsin, bilmiyorsa da öğrensin, en azından çabalasın.

Çarşamba, Nisan 22, 2009

İş hayatının öğrettikleri

Hayatımda tahammül edemediğim bir sürü insan tipi var ama bana göre en gıcıkları kitap okumayanlar ve bunu marifet olarak sayanlardır.
"Hayatımda hiç kitap okumadım", "En son kitap kapağını okulda kaldırmıştım", "Bu hayatı bana kitaplar mı öğretecek?" vs.. cümleler kuran insanların yanıma yaklaşmasından dahi hoşlanmam.. Ama ama amaa 'sevmediğin ot burnunda bitermiş' diye bir söz vardır ki o söz dönem dönem benim suratıma tokat gibi çarpar.
İş hayatı insana pek çok şey öğretiyor ama en çok tahammül sınırlarını genişletmeyi..

Salı, Nisan 21, 2009

Klip ayağına ihanet mi ne?

Justin Timberlake, bitter çikolata kıvamındaki Ciara ile düet yaptı, o şarkıya bir de klip çekti. Ne zamandır yazıcam yazıcam unutuyorum. O nasıl bir kliptir o ? Ciara denilen kadınınki nasıl esnek bir vücuttur ve nasıl erotik sahnelerdir onlar öyle.. Walla o çocuğun sevgilisinin yerinde olsam şirret ruhumu ortaya çıkarıp "Ne işi Justin, yeme beni böyle iş mi olur" deyip Ciara'nın saçını başını yolardım :))
Videoyu eklemedim, izlersiniz nasıl olsa.. Zaten fotoğraf anlatıyor ;)

Pazartesi, Nisan 20, 2009

Pazartesi zırvaları

Güneşli şıkır şıkır bir pazartesi ve biz yine topluca ofiste öğle tatilini bekliyoruz. Açık havada çayımızı yudumlayalım, sigaramızı içelim. Bir saatlik keyif sona erince de işimizin başına dönelim.
Bundan önce çalıştığım yerde öğle tatili diye bir şey yoktu. Yemekleri daracık mutfak gibi bir yerde yer, sonrasında masaların başına dönerdik. Gün ışığından mahrumduk, kötüymüş gerçekten..
Patronların, çalışanlarının insan olduğunu unutmaları bana çok ilginç gelmiştir hep.. Belki de patron olmanın gerektirdiği budur bilemiyorum. Elemanlara makine gibi davranmak, onların da zaman zaman dinlenmeye ihtiyaç duyduğunu önemsememek, izin konusunda her zaman sorun yaratmak, tatillerde bile rahat bırakmamak ve teknolojinin nimetlerinden yararlanıp sürekli taciz etmek.
İyi patron ya da yönetici görmemek benim kadersizliğimdir belki de.. Şu 'secret' olayını ben de mi bir denesem acaba ;)

Pazar, Nisan 19, 2009

Ben hiç....

Hoş bir şekilde başlamadım aslında hafta sonuna, tam da "artık huzuru buldum galiba mutluyum" derken yine patladım. İnsanların dengesizliği beni fena halde germişti ki dostlar yardımıma yetişti..
Planladığımdan daha farklı ama yine de çok güzel bir hafta sonu oldu.
Kızlarla 'ben hiç' oyunu oynamayalı çok uzun zaman olmuştu, yine kafa bi milyon kalktık masadan..Sabaha karşı birbirimizin yüzüne bakarak gülmek en keyifli kısmıydı.
Nefret ettiğim pazartesiyi hatırlamak bile benim keyfimi kaçıramıyor :)

İdeal sevgili (var mı ki acaba?)

Sayın 91 'ideal sevgili nasıl olmalı' diye bir mim göndermiş, ee cevaplamak boynumuzun borcu..
Şimdi efenim, erkek kısmısından beyaz atlı prens çıkamayacağını daha ortaokul çağlarında anlamış bir kişi olarak hayatımda beklentilerimi sınırlamayı öğrendim..Ama burası blog olduğuna göre sınırlamadan yazalım, bakalım kaç madde çıkacak ;)
-İdeal sevgili güvenilir ve sadakat duygusu gelişmiş bir adam olsun.. Maça gidiyorum dediği zaman barda içiyor çıkmasın yoksa fena bozuşuruz.
-İş hayatı konusundaki streslerini ilişkiyi etkileyecek şekilde bana yansıtmasın.
-Arkadaşlarımla iyi geçinsin, arkadaşlarıyla ya da ailesiyle benim aramdaki ilişkiyi de dengeli tutsun.
-Zeki olsun ama zekasını gözüme sokmasın. Güzelliğine mağrur kadınlar gibi zeki erkeklerin de bunu karşısındakinin gözüne sokmaları bayar beni
-Mantıksız kıskançlıklar yapmasın. 'Bunu giyme, oraya gitme' gibi sözler beni sıkar. 13 yaşında bebe değiliz, nerede nasıl davranacağımızı biliriz yahu ;)
-Güzel içsin, içerken güzelleşsin ama sarhoş olmasın, çakırkeyfin gözünü çıkarmasın
-Rakı muhabbeti iyi olsun, muhabbet olmadan içilen rakının keyfi çıkmaz çünkü.
-Nereye gidilir, orada ne yapılır bilsin. Her buluştuğumuzda 'sen nereye istersen oraya gidelim' demesin. Atının terkisine atsın götürsün işte (hala beyaz atlı prens tribi var derinlerde bi yerlerde)
-Güzel giyinsin, kıyafetler üzerinde emanet gibi durmasın, sevgili olacak kişi stil sahibi olsun
-Çok alıngan, çok şımarık, şirinlik muskası olmasın.. Çocuk bakıcısı değiliz, bu yaştan sonra da olmaya niyetimiz yok
-Bana karşı sorumluluk sahibi olsun, araba bozulup yolda kaldığımda ve aradığımda bi zahmet o telefona baksın, kurtarsın beni (Başıma geldi de acım var bu konuda)
-Uzun boylu olması tercih sebebi olur, düzgün bir vucuda hayır denmez ;)
-Ben spor yapıyorum, lütfen o da yapsın bişiler. Mümkünse iyi bir yüzücü olsun, severim
-Karşısındakinin aktif çalışan bir kadın olduğunun bilincinde olsun, her şeyi benden beklemesin. Yemek, çamaşır, ütü vs.., bunlar paylaşılsın arkadaşım
-Tutkulu olsun, sevdiğini göstersin (eğer seviyorsa tabii, sevmiyorsa da oyalamasın beni. Yaşım geçiyor :P ). 'Bu adam benim için dünyayı karşısına alır' izlenimi versin en azından
-Bencil olmasın
-Sosyal olsun, her günü de evde pinekleyerek geçirmeyelim
-Saat dışında aksesuar kullanmasın. Bileklik, kolye gibi şeylere kıl olurum
-Benim dışımda hobileri olsun. Hayatını bana endesksli yaşamasın, üzülür yoksa
-Kalk şuraya gidelim dediğimde mızmızlanmasın, hiç çekemem
-Çok ilgisiz olmasın, aşırı bunaltıcı hareketler de sergilemesin..O ayarı yakalasın
-Huzur versin huzur
-Ben zaten baskın bir kişiliğim, o da silik olmasın ama birbirimizi bastırıcaz diye kan çıkarmayalım.
-Sinema, edebiyat ve müzik konusunda bilgili olsun. Konuşamadığım adamın yanına bile yaklaşmam ama çok konuşup da beni bunaltmasın.. Yine o denge meselesi işte, kursun işte o dengeyi
-Kişisel bakımına dikkat etsin ama kendine takıntılı olmasın. Erkeğe yeri gelince serserilik de yakışır
-Esprili olsun, karşılıklı bol bol gülelim
-Sürpriz yapsın ara ara, şaşırtılmayı seviyorum
-Onun yanındayken kendimi güvende hissedeyim
-Dünya üzerinde yalan söylemeyen insan olmadığına göre b.kunu çıkarmasın diyeyim bari
-Aşırı nazik olmasın, benim de ağzım bozuktur ama küfür ederken de yanındakinin kadın olduğunu unutmasın
-Ve ve vee klozetin kapağını kaldırsın, işi bitince de indirmeyi bilsin. Bu yaştan sonra kimseye tuvalet eğitimi veremem :)
Ohooo daha yazsam yazarım da bunların bi kaç tanesini bir arada bulmak zor, o yüzden artık hayallerime bir dur diyeyim..
Baktım bi çoğuna gitmiş bu mim, ben göndermeyeyim bari :)

Cuma, Nisan 17, 2009

Mutlu planlar

Yorgunluk, mutluluk, hafiflik ve biraz gerginlik.. Son bir haftadır hissettiğim şeyler bunlar..
Omuzlarımdaki bir yükü sonsuza kadar attığım için hafif, çok çalıştığım ve yatağa asla erken giremediğim için yorgun, görev değişimleri yüzünden gergin, son olarak da nihayet gelen bahar ve beraberinde getirdiği heyecanlarla mutluyum :)
Gergin geçen bir haftayı bitirmiş olmanın düşüncesi bile beni gevşetiyor..Cumartesi sabahına her şeyden uzakta huzurla giricem..
İki yakın dostumla beraber Galata'daki yeni butikleri keşfedicem, festivalin son gününe yetişip bir film seyredicem, robinson crusoe 389'a gidip kendime sinema kitapları alıcam (ideallerimi yok ettim ama hala hayallerim var) Kahveli, çikolatalı -gün akşama sarkarsa- belki şaraplı huzur dolu bir Cumartesi geçiricem..

Bu planı da şu an yaptım, iki arkadaşımın da henüz bana eşlik edeceklerinden haberleri yok, eh buradan öğrenirler artık ;)

Perşembe, Nisan 16, 2009

Şarap! Şarap!

Akşam kızlarla şarap günümüz var.. Normalde cumaları olduğu için ve ben ekseri cuma akşamları şirkette kaldığım için son ikidir onlara katılamamıştım, haliyle son dedikodulardan mahrum kalmıştım..
Eh bu akşam bunun telafisi var işte :) Önce biraz atıştırmaca, sonra güzel bir şarapla gevşemece ve kahkaha dolu bir gece..
Benim de anlatacağım bir dolu şey oldu hayatımda.. İşteki değişiklikler, geride bırakılan insanlar ve yeni mutluluklar..

Bu aralar blogu ruh halim sebebiyle stres topuna çevirdiğim için eleştiri aldım :)
Nihayet, bugün taşlar biraz daha yerine oturmaya başladı ve gerginliğim azaldı, artık iyiyim.. İlgilenenlerin bilgisine ;)

Çarşamba, Nisan 15, 2009

Serzeniş

Krizi eleman çıkarmak, maaşları ödememek ve zam yapmamak için kullanan, elemanlarının parasını kendinden 30 yaş küçük manken bozmalarıyla yiyen, karnaval zamanı Rio'da, festival zamanı Cannes'da olan, şatafatlı evinde şatafatlı partiler veren, kendini hala genç sanan sevgili patronum; lafım size..
Elemanlarınız olarak, ne şartlar altında kaç kişilik işler yaptığımızı bile bile hakkımız olan parayı vermediğiniz için topluca beddua seanslarına başladık. Geçen seferki sizi maddi olarak epey bir zarara uğratmıştı, bu kez daha değişik şeylere darbe vurmayı planlıyoruz..
Bu kadar bedduaya hala yaşıyorsunuz ya 'kötüye bir şey olmaz' lafının ayaklı kanıtısınız..

Salı, Nisan 14, 2009

Yorumsuz

Ailenizden birini kaybetmek acı verir. Önce bu acı hiç dinmez sanırsınız, hep bu kederli ruh haliyle yaşayacağınızı, ömrünüzün kalanını acı içinde geçireceğinizi düşünürsünüz..
Zaman her şeyin ilacıdır gerçekten, acınız küllenir, soğur.. Hayatın karmaşası ağır basar, yaşarsınız işte..
Artık ondan konuşurken etkilenmezsiniz.. Kaybınızı yeni öğrenenler üzüntüyle size teselli kelimeleri söylerken 'çok oldu' dersiniz, 'üzerinden çok zaman geçti...'
Sonra bir an gelir, bir şarkı duyarsınız, eski bir resim görürsünüz, yeniden hatırlarsınız..İçiniz acır, ona karşı yaptığınız hataların bir telafisi olamayacağını bilmek size acı verir, verir ama yapacak hiçbir şey yoktur işte...

İntikamın kokusunu alır gibiyim

Sığ insanlara laf anlatmak ne kadar zor oluyormuş. Hayatıma uzun zamandır sığ insan giremediği için heralde unutmuşum. Bu da kendi isteğimle dahil olanlardan değil, iş yüzünden burun buruna geldiklerimden..
İşin olurunu ve olmazlarını anlatıyorum, yok anlamamakta ısrar ediyor. Bundan sonraki kariyer hedefini patronun ağzından çıkacak kelimelere bağlamış.
Beni de gencim diye tecrübesizim, iyi niyetliyim diye de gerizekalıyım sanıyor..
Ama dur sen dur, kim demiş sana 'cer saftır' diye..Ah zavallıcık, senin o renksiz hayatını bak nasıl şenlendiricem ben ;)

Pazartesi, Nisan 13, 2009

Gerilim Hattı

İş yerindeki stresim aldı başını yürüdü.. Terfi adı altında kaldırabileceğimden fazla sorumluluk yükleme çabaları, yöneticilerin tek boyutlu düşünmeleri, karar verme zorunluluğu ve zorlamalar feci halde canımı sıkmaya başladı. Daha hafta başından yüksek gerilim hattı gibi dolaşıyorum ortalıkta, dokunanı çarpıyorum.
Çözümsüz bir dangalıklar silsilesinin tam ortasına düştüm, haklıyım ama bu haklı olma durumunun bana kazandırdığı bir şey de yok..
Akışına bırakmak en iyisi mi olacak bilemiyorum..Kararsız, gergin, umutsuz ve yüzü gölgeli bir kadın olmaktan sıkıldım, kendimden sıkıldım işte...