Pazartesi, Haziran 29, 2009

Döndüm... Son zamanlarda geçirdiğim en eğlenceli ama aynı zamanda da huzur dolu haftasonuydu. Brövemi aldım, Cunda'da rakı-balığın keyfine vardım, tekneyle lacivert sulara daldım. En azından yıllık iznimi kullanmadan önce zamandan biraz kendime çaldım.
Cumartesi gecesi büyük sıkıntılarla ve zorluklarla dalış grubuna yetiştik, bir ara şirkette kalıyoruz sandım ama sonra bir anda her şeyi gözden çıkardık. "Yeter ulan, bitirdiniz bizi genç yaşımızda. Sömürülecek beyin kalmadı" nidalarıyla attık kendimizi. İyi ki de attık..
Şimdiden bir sonraki dalışımızın planlarına başladık :)
Umarım herkesin hafta sonu benimki kadar iyi geçmiştir...

Salı, Haziran 23, 2009

Gidiyorum, gelicem

Nihayet gidiyorum, hafta sonu için kaçıyorum İstanbul'dan. Stres, iş yoğunluğu, artan sorumluluklar beni benden aldı bu hafta.
Yarın gece yolcuyum ama şimdiden bir rahatlama, gevşeme aslında tam tabiriyle yayma yayılma moduna geçtim. Havuzda suyla yuvarlanmaca faslının ardından denize dalıcam.. Haftalardır hayallerimi süsleyen tekne, güneş, deniz üçlemesi hafta sonu gerçek olacak, umarım...

Perşembe, Haziran 18, 2009

Bulaşma bana beybi

Öfke kontrolünde başarısızım, bir de kendi sesimi kalın sanıp bağırmaya başlayınca da sonuç felaket oluyor. Ama olmuyor dayanamıyorum, bazı durumlarda istesem de soğukkanlı olamıyorum. Sabah yine sinirlendim, halbuki gayet olumlu bir şekilde gelmiştim şirkete, yine olmadı yine olmadı..
Adamı görünce Ally McBeal gibi kafamın dışında bir baloncuk çıkıyor. Ben baloncuğun içinde onun kafasına stilettolarımın topuklarıyla vuruyorum, iki parmağının arasını kağıtla kesiyorum, saçlarını yoluyorum, vücuduna ağdayı boşaltıyorum sonra da bezi yapıştırıp çekiyorum vs...
Sevgili direktörler, müdürler, üst düzey yöneticiler hakkınızda bu şekilde düşünülmesini istemiyorsanız size birkaç önerim olacak.

1. Patrona yalaklanıcam diye onun her söylediğine 'Tabii efendim ne demek, hemen hallederiz' DEMEYİN!
Yapılması gereken: Eğer bir beynin varsa, önce bir düşün bakalım bu işin oluru nedir diye..

2. Kimsenin yanına hesap sorar bir şekilde gitmeyin, özgüvenini yaralamaya yönelik şeyler SÖYLEMEYİN!
Yapılması gereken: Sen kıçını da yırtsan benim özgüvenimi yaralayamazsın. Ofis içinde benim üstüm olabilirsin ama en nihayetinde iyi yetişmiş, iyi bir okul bitirmiş, iyi konuşan, yabancı dili olan benim. Dolayısıyla dışarda nasıl bir çevreye sahip olduğumu ve nasıl yaşadığımı bilemezsin. İyisi mi bana hiç bulaşma beybi.

3. Kendi işlerinizi başkalarına yüklemeye ÇALIŞMAYIN!
Yapılması gereken: Patron senden bir rapor istiyorsa, bu raporu bir zahmet kır kıçını otur da kendin yaz.

4. Sorduğunuz sorunun cevabını DİNLEYİN, hatta genelleme yapayım karşınıza gelen insanı DİNLEYİN!
Yapılması gereken: Bir şey soruyosun, sonra gidiyorsun başka bir insanla ilgileniyorsun. Ben o arada anlatıyorum, eee ama aynı soruyu bana tekrar sorarsan o baloncuk devreye giriyor işte. Eşek mi osuruyo orda hımbıl!!

Neyse yazdım biraz olsun rahatladım.. Bu sinir stres olayım sürerse, yazının devamı da yakındır, gelir...

Salı, Haziran 16, 2009

Kaş, Meis, Pina Colada

Kaş'ta lacivert sulara dalmak, beyaz şezlonglarda pina colada içmek istiyorum. Tüm sevdiceklerimle tekne turuna çıkalım, birbirimizi soğuk sulara atalım istiyorum.. Gün boyu süren yat turundan yorgun düşüp dönüş yolunda üzerime esen rüzgarla hafiften de üşüyerek şekerleme yapmak istiyorum. Beyaz örtülü tahta masada Meis'e bakarak rakı-balık keyfi yapmak, çakırkeyf olmak, tuzluğu mikrofon yapıp şarkı söylemek istiyorum.
Ben bu yaz bronzlaşmaaaaak, kendimle anlaşmaaaaak, yer yer yozlaşmak uzaklaşmak istiyoruuuuuuuuum :)

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Kendimi kutluyorum (daha şimdiden)

Sonunda geçen hafta havuzda eğitim dalışı yaptım, pek başarılıydım :)) Çok kötü geçen bir günün ardından su, terapi gibi geldi. Yorgunluk, işten ayrılan arkadaşlarımın yokluğu, artan sorumluluklar enerjimi tüketti. Tek isteğim izin tarihlerimin bir an önce belli olması ve huzur dolu bir tatile çıkabilmek...

Salı, Haziran 02, 2009

Patrona karşı meditasyon

Bazı insanları memnun etmek mümkün olmuyor, bizim patron gibilerini mesela. İstediğini yaparsınız eksik der, fazlasını ister. Bu kez onun dediği gibi yaparsınız işi, o zaman da fazla olmuş çok göz yoruyor der.
Kafasına göre bir format oluşturur. Onun istediği gibi hareket eder, işlerinizi ona göre düzenlersiniz, bir anda formatı değiştirir ve uymadığınız için sizi yerin dibine sokar.
Bazı insanların kendini ifade etme biçimi budur, sürekli şikayet eder ve hiç bir şeyden tatmin olmazlar. Eğer değiştiremiyorsanız ve katlanmak zorundaysanız yapılacak tek şey-biliyorum çok zor ama- vurdumduymazlıktır ya da meditasyona falan verin kendinizi. Eğer katlanmak gibi bir zorunluluğunuz yoksa kaçarak uzaklaşmak en temizidir.

Pazartesi, Haziran 01, 2009

Bahtsız gelinin mutlu sonu

Yakın arkadaşlarımdan birini evlendirdik Cumartesi günü. Kızdaki bahtsızlık, o çok bilinen çöldeki kutup ayısı sözü ile yarışır derecedeydi. Evlendirme dairesinde cici çiftimiz tam masaya oturdu, elektrikler kesildi o sırada jeneratör arıza yaptı. Salonun havalandırması elektriğe bağlı olarak durdu. Tam bir saat arızanın giderilmesini bekledik, olmadı. Mikrofonlar da çalışmayınca nikah bağır çağır kıyıldı :)
Bu ertelenme diğer nikahları da erteledi, takı kuyruğu denilen o anlamsız alanda 3 gelin ve misafirleri azap çekti.
Buna rağmen fındığım inanılmaz bir olumlu ruh hali içindeydi ki 'Onca sene bekledim, bu nikah öyle ya da böyle kıyılacak' der gibiydi. Ben olsam tüm şirretliğimle sağa sola saldırıyor olurdum.
Tüm bu aksiliklere rağmen rum meyhanesindeki düğün yemeği çok hoş oldu, sevgili sirtaki oynadı (evet sirtaki denilince benim de aklıma ilk 'Zorba' gelir) , ben de pistten inmedim, yine o içimdeki Asena'yı çıkardım ortaya..
Düğünleri sevmiyorum ama yakın arkadaşların düğünleri eğlenceli oluyor..